- BARDA filmi beni en çok etkileyen filmlerden birisidir. Film favorilerim arasında yer alıyor. Filmde yaşananların gerçek olduğunu öğrendiğimde daha fazla etkilenmiştim. Oyuncu kadrosu çok iyi. Özellikle Nejat İşler'in performansı görülmeye değer. BARDA´yı herkesin izlemesini tavsiye ederim...
BARDA
Barda... 2006 yapımı bir Serdar Akar filmidir.
26 Kasım 2010 Cuma
13 Kasım 2010 Cumartesi
BARDA
http://bit.ly/aNGfpc
Barda, 2006 yapımı bir Serdar Akar filmidir.
"Barda", gece yarısı kapanmakta olan bir bara gelerek içerideki son müşteriler olan bir arkadaş grubunu silahla alıkoyan beş varoş gencinin yol açtığı dehşeti anlatıyor. Düzenli bir hayata adım atarak kendi geleceklerini oluşturacak olan bu gençler, bir anda karşılarına çıkan şiddetle büyük bir şok yaşıyor. Elleri, ayakları, ağızları bağlanan gençler sabaha kadar dayak, işkence ve tecavüze maruz kalıyor.
Film uyuşturucu ve intikamla gözleri dönmüş bu 5 kişinin işledikleri suçların hangi adalete göre cezalandırıldığının sorgulamasını da yapıyor.. Film, 2010 yılında Sadri Alışık Ödülleri'nde, Jüri Özel Ödülü aldı.
"Barda", gece yarısı kapanmakta olan bir bara gelerek içerideki son müşteriler olan bir arkadaş grubunu silahla alıkoyan beş varoş gencinin yol açtığı dehşeti anlatıyor. Düzenli bir hayata adım atarak kendi geleceklerini oluşturacak olan bu gençler, bir anda karşılarına çıkan şiddetle büyük bir şok yaşıyor. Elleri, ayakları, ağızları bağlanan gençler sabaha kadar dayak, işkence ve tecavüze maruz kalıyor.
Film uyuşturucu ve intikamla gözleri dönmüş bu 5 kişinin işledikleri suçların hangi adalete göre cezalandırıldığının sorgulamasını da yapıyor.. Film, 2010 yılında Sadri Alışık Ödülleri'nde, Jüri Özel Ödülü aldı.
Barda Filminin Gerçek Öyküsü
http://bit.ly/btOATN
Olay ilk ağızdan anlatılmıştır...
"17 saat dayak, elektrik, tecavüz Bize bunu yapanlar Rahşan affıyla çıktı...
1997 yılında, 18 yaşındaydım ve Ankara’da Şapka Bar’da şarkı söylüyordum. Olayın olduğu apartmana taşınalı henüz 15 gün olmuştu. Bir tarafında Cumhurbaşkanlığı Köşkü, bir tarafında Başbakanlık, diğer tarafında Dışişleri Bakanlığı Konutu ve Mesut Yılmaz’ın evi vardı.
Yani dağ başında değildik. İlk dört daire boş, diğerleri doluydu. O gün üniversiteli iki erkek arkadaşım, akşam yemeğe gelecekti. Aynı gün Mersin’den komşum, 18 yaşındaki A.T.G. bir kız arkadaşıyla Ankara’ya gelmiş ve beni arayıp "Görüşelim" demişti. Onları da yemeğe davet ettim. Beraber yemek yedik, eğlenmeye çıktık. Gece 2’de eve döndük, hemen uyuduk. Sabah 5 civarında gürültüyle uyandık. Eli silahlı, yolda yürürken korkup karşı kaldırıma geçeceğiniz korkunçlukta 7 adamla burun buruna geldik. Yüzlerinden pislik akıyordu. Sonradan öğrendiğimize göre, apartmanın üst katını tutmuşlar. Kuruyemiş dağıtımı yaptıklarını söyleyen, aslında barlardan haraç toplayan bir çetenin adamlarıymış. Ellerindeki silahları ve bıçakları gösterip,"Napıyorsunuz lan, bizden habersiz karı mı s... burada" diye bağırıyorlardı. Aslında amaçları para alıp gitmekti. Kızları görünce kalmaya karar verdiler. Hepimizi odanın duvarına dizdiler, ellerine geçirdikleriyle dövmeye başladılar. Sopayla yorulduklarında tekme atıyorlardı. Dövmekten sıkılmışlardı. "Elektrik verelim lan bunlara" demeye başladılar. Dayaklardan çığlık atacak halimiz kalmamıştı, elektriği yiyince avaz avaz bağırdık. Bu da yetmedi. İçlerinden biri elindeki bıçakla penisimi kesmek üzereyken, en gençleri ve kötünün iyisi Murat Gökgöz müdahale etti. Beni kurtardı. Yine de vücudumun her yeri bıçakla kesildi, hálá izlerini taşıyorum.
Bir yandan içiyor ve uyuşturucu alıyorlardı. İlk üç saat çığlığımız hiç dinmedi. "İmdat bizi öldürüyorlar" çığlığı attıkça, kahkaha atıp "Biz Allahız, kimse dokunamaz" diyorlardı. O kadar bağırmıştık ki, nasılsa birileri duyup polisi aramıştır, diye umutlanıyorduk. Fakat ne gelen vardı ne de giden. 17 saat boyunca kimse yardımımıza gelmeyince "Adamlar haklı, gerçekten bunlara kimse dokunamıyor herhalde" diye düşünmeye başladık. Bugün bile aklım ermiyor: O çığlıkları bir Allah’ın kulu duymadı mı? Kırık kapıdan hiç mi ses çıkmadı dışarı? Duyup, polisi aramayanları affedemiyorum.
Birkaç saat sonra erkek arkadaşlarımızdan Ş.Ş, kaçmayı başardı. Peşinden silahla gidip, herkesin ortasında onu geri getirdiler. Hatta o sırada bir nakliyat kamyonunun şoförü, eli silahlı adamı gördüğünde "Naber abi yine mi kurban kesiyorsunuz" diye gülmüş.
Hepimizi öldüresiye dövdükten sonra, 18 yaşındaki A.T.G.’yi diğer odaya götürüp tecavüz ettiler. "Bakireyim, yalvarırırm beni bırakın" diye ağladı ama dinlemediler. Sonra da kocasından yeni boşanmış ve dört yaşında bir kızı olan 23 yaşındaki N.K.’ya tecavüz ettiler. O da, "Dört yaşında kızım var, ne olur beni ona bağışlayın" diye yalvardı, dinlemediler. Kızların ikisine de 17 saat boyunca defalarca tecavüz ettiler. Yalvarmaları hálá kulaklarımda.
İçkileri bitince beni karşıdaki Tekel bayiine içki almaya yolladılar. "Polise haber verirsen kızlardan birinin kafasını uçururuz" dediler."
1997 yılında, 18 yaşındaydım ve Ankara’da Şapka Bar’da şarkı söylüyordum. Olayın olduğu apartmana taşınalı henüz 15 gün olmuştu. Bir tarafında Cumhurbaşkanlığı Köşkü, bir tarafında Başbakanlık, diğer tarafında Dışişleri Bakanlığı Konutu ve Mesut Yılmaz’ın evi vardı.
Yani dağ başında değildik. İlk dört daire boş, diğerleri doluydu. O gün üniversiteli iki erkek arkadaşım, akşam yemeğe gelecekti. Aynı gün Mersin’den komşum, 18 yaşındaki A.T.G. bir kız arkadaşıyla Ankara’ya gelmiş ve beni arayıp "Görüşelim" demişti. Onları da yemeğe davet ettim. Beraber yemek yedik, eğlenmeye çıktık. Gece 2’de eve döndük, hemen uyuduk. Sabah 5 civarında gürültüyle uyandık. Eli silahlı, yolda yürürken korkup karşı kaldırıma geçeceğiniz korkunçlukta 7 adamla burun buruna geldik. Yüzlerinden pislik akıyordu. Sonradan öğrendiğimize göre, apartmanın üst katını tutmuşlar. Kuruyemiş dağıtımı yaptıklarını söyleyen, aslında barlardan haraç toplayan bir çetenin adamlarıymış. Ellerindeki silahları ve bıçakları gösterip,"Napıyorsunuz lan, bizden habersiz karı mı s... burada" diye bağırıyorlardı. Aslında amaçları para alıp gitmekti. Kızları görünce kalmaya karar verdiler. Hepimizi odanın duvarına dizdiler, ellerine geçirdikleriyle dövmeye başladılar. Sopayla yorulduklarında tekme atıyorlardı. Dövmekten sıkılmışlardı. "Elektrik verelim lan bunlara" demeye başladılar. Dayaklardan çığlık atacak halimiz kalmamıştı, elektriği yiyince avaz avaz bağırdık. Bu da yetmedi. İçlerinden biri elindeki bıçakla penisimi kesmek üzereyken, en gençleri ve kötünün iyisi Murat Gökgöz müdahale etti. Beni kurtardı. Yine de vücudumun her yeri bıçakla kesildi, hálá izlerini taşıyorum.
Bir yandan içiyor ve uyuşturucu alıyorlardı. İlk üç saat çığlığımız hiç dinmedi. "İmdat bizi öldürüyorlar" çığlığı attıkça, kahkaha atıp "Biz Allahız, kimse dokunamaz" diyorlardı. O kadar bağırmıştık ki, nasılsa birileri duyup polisi aramıştır, diye umutlanıyorduk. Fakat ne gelen vardı ne de giden. 17 saat boyunca kimse yardımımıza gelmeyince "Adamlar haklı, gerçekten bunlara kimse dokunamıyor herhalde" diye düşünmeye başladık. Bugün bile aklım ermiyor: O çığlıkları bir Allah’ın kulu duymadı mı? Kırık kapıdan hiç mi ses çıkmadı dışarı? Duyup, polisi aramayanları affedemiyorum.
Birkaç saat sonra erkek arkadaşlarımızdan Ş.Ş, kaçmayı başardı. Peşinden silahla gidip, herkesin ortasında onu geri getirdiler. Hatta o sırada bir nakliyat kamyonunun şoförü, eli silahlı adamı gördüğünde "Naber abi yine mi kurban kesiyorsunuz" diye gülmüş.
Hepimizi öldüresiye dövdükten sonra, 18 yaşındaki A.T.G.’yi diğer odaya götürüp tecavüz ettiler. "Bakireyim, yalvarırırm beni bırakın" diye ağladı ama dinlemediler. Sonra da kocasından yeni boşanmış ve dört yaşında bir kızı olan 23 yaşındaki N.K.’ya tecavüz ettiler. O da, "Dört yaşında kızım var, ne olur beni ona bağışlayın" diye yalvardı, dinlemediler. Kızların ikisine de 17 saat boyunca defalarca tecavüz ettiler. Yalvarmaları hálá kulaklarımda.
İçkileri bitince beni karşıdaki Tekel bayiine içki almaya yolladılar. "Polise haber verirsen kızlardan birinin kafasını uçururuz" dediler."
09-03-2007 03:53
Film Hakkında Yorumlar
http://bit.ly/a5P9pE
-Türkiye'de güvenliğin ne durumda olduğunu gösteren çok güzel bir film... Korumalarıyla gezen yöneticiler, bir telefonla emniyet müdürüne ulaşabilen bürokratlar, işadamları... Peki ya vatandaş? vatandaş 155'i arasın... İşte ülkemizin ulaştığı eşsiz demokrasi... Amerikada 911'i arayın ve hiçbir şey söylemeden telefonu kapatın, telefon üzerinden adres bulunur ve bir ekip yönlendirilir. Aynı şeyi bide türkiyede deneyin bakalım birşey oluyor mu. Bu hikayenin gerçeğinde tecavüze uğrayan erkeklerden birine Hollanda hemen vatandaşlık vermiştir...
-Beğendiğim bir filmdi Türkiye'de böle film çekmek kolay değil şiddet küfür tecavüz vb. konuları birarada işlemek iyi bir oyuncu kadrosuyla birlikte.. Bence güzel bir film.. Farklı bir bakış açısı getiriyor hemde uyuşturucuya da gönderme yapıyor, ayrıca Nejat İşler'in harika oyunculuğu da filmi ilgi çekici yapıyor...
-Barda son dönem türk filmleri içinde en iyilerinden biri.. yaşanmış bir olaydan yola çıkan serdar akar başta nejat işler olmak üzere yerinde oyuncu seçimleri ve çok başarılı sahneleriyle izleyenleri etkilemeyi başarıyor.. sıradan , amaçsız bir psikopat filmi görmeyin barda'yı, derine indiğinizde aslında çok daha fazlasını anlattığını göreceksiniz. sürekli kullandığım kan, şiddet, küfür gerekli olduğu takdirde kullanıldıktan sonra hiçbir sorun teşkil etmez düşüncemin en iyi örneğidir bu film. kullanılmak zorunda olduğu için kullanılan çok sert sahneler, küfürler ve kan.. barda, akar'ın en iyi işlerinden.
Yönetmen, Senarist ve Yapımcı... Serdar AKAR
http://bit.ly/9MFFEq
Serdar Akar 1964, Ankara doğumlu )Sinemayla çocukluğunda dedesine ait 'Yeni Sinema' adlı yazlık ve kışlık sinemalarda gösterilen filmlerle tanıştı. Bir dönem yardım olsun diye sinemada da çalıştı. 1985 yılında Bolu Sevk ve İdarecilik Yüksekokulu'ndan mezun olduktan sonra, Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-TV Bölümü'ne girdi ve 1994 yılında bu bölümü bitirdi. Bu sırada ilk kısa filmi Tanabata Matsuri'yi çekti. Orhan Oğuz, Tunca Yönder, Kadir Sözen, Mustafa Altıoklar, Cemal Şan ve Erden Kıral'ın yanında asistan olarak çalıştı.1994 - 1997 yılları arasında pek çok TV dizisinde yönetmenlik yaptı. 1998 yılında birbirine geçmiş çapraz senaryoya sahip iki film Gemide ve Laleli'de bir Azize filmlerini yazdı. Bu filmlerden Gemide'nin yönetmenliğini yaptı. 2000 yılında çocukluğunu ve gençliğini geçirdiği kasabanın ve ailesinin hikayesini anlattığı 'Dar Alanda Kısa Paslaşmalar' adlı filmi yazdı ve yönetti. Arkasından 'Maruf'u çekti. Bu filmden sonra dedesinin sinemasına atfen isimlendirdiği ve kuruculuğunu yaptığı 'Yeni Sinemacılar'ı bıraktı. 2005'te ilk kez bir başkasına ait bir senaryonun yönetmenliğini yaparak Kurtlar Vadisi Irak'ı çekti. Bu filmin ardından kendi firmasını kurarak çok tartışılan 'Barda'yı yaptı. Halen Mimar Sinan Sinema Televizyon'da atölye hocası olarak ders vermektedir.

Kaydol:
Kayıtlar (Atom)